Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) belirtilerinin çoğu 12 yaşından önce başlayan ve en az 6 aydır devam eden; gelişimsel düzey ile uyumsuz ölçüde hiperaktivite, dikkat eksikliği ve dürtüsellik gibi belirtilerle karakterize, işlevsellikte bozulma ile giden, yaşam boyu devam eden nörogelişimsel bir bozukluktur.

DEHB, çocukluk çağı psikiyatrik hastalıklar içerisinde en sık karşımıza çıkan rahatsızlıktır. Dünya genelinde yapılan çalışmalarda değişik yöntem ve tanı koyma ölçütleri kullanıldığı için yaygınlığı konusunda farklı oranlar bildirmiştir.

Son yıllarda dünya genelinde yapılan çalışmalarında, DEHB’nin prevalansının %5.9- 7.1 olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde 6-15 yaş arası okul çocuklarının olduğu bir çalışmada DEHB sıklığı % 8,1 olarak saptanmıştır.

DEHB, erkeklerde kızlara göre daha yüksek oranda görülmektedir.

DEHB’li hastaların neredeyse yarısı tanı almadan atlanmaktadır; ancak hiperaktivite/dürtüsellik baskın görünümde olanlarda tanı atlanma oranı %5’lere kadar düşmektedir. Kliniğe kızlar daha çok dikkat problemleri, içe yönelik problemler ve entelektüel zorluklarla başvururken; yıkıcı davranış problemleri ile daha az sıklıkla yönlendirilirler. Erkekler ise daha baskın olarak yıkıcı davranış problemleri ve hiperaktivite nedeniyle yönlendirilmektedir. Sosyal ve akademik yaşantılarında erkek cinsiyetteki DEHB hastalar çevrelerine kızlara göre daha çok rahatsızlık verdiklerinden dolayı klinik başvuruları da kızlara göre daha fazladır.

Takip çalışmaları DEHB’nin %40-60 erişkinlik döneminde de devam ettiğini göstermiştir. DEHB belirtilerinde ve prevalansında ise yaşa bağlı azalma saptanmıştır. Belirtiler tanı alacak düzeyde olmayanlarda bile sıklıkla klinik olarak önemli bozukluklarla birliktedir.

 DEHB’nin gelişiminde, genetik yatkınlık en önemli faktörlerden birisidir. DEHB’nin çoklu genetik doğası hakkında yapılan çalışmalarda  DEHB’nin ailesel geciş gösterdiği belirtilmektedir. Bu geçisin nasıl gerçekleştiği henüz tam olarak belirlenememiştir. DEHB’li çocukların anne ve babalarında da DEHB olma riskinin 2 ila 8 kat arttığı saptanmıştır. DEHB tanısı konan çocukların yakın akrabalarında bozukluğun görülme oranı %10 ile %35 arasındadır.

DEHB klinik bir tanı olup tanıya özgü bir test yoktur!

Bazı testler ve ölçekler destekleyici olarak kullanılmaktadır. Klinisyenin tanı araçları: aile ve çocuk ile yapılan görüşmeler, klinik gözlem, psikiyatrik muayene, davranış değerlendirme ölçekleri, ebeveyn ve öğretmen ölçeklerinden oluşmaktadır.

DEHB’de gördüğümüz gelişimsel aksaklıklar dikkat eksikliği ve hiperaktivite-dürtüsellik aksında seyreder ve klinik görünümü de bunlarla ilişkili şekillenir.

Dikkat, bir kişide organizasyon, öncelikleri ayırt etme, odaklanma, uyanıklığı ayarlama, zihnin çalışma hızı ve verimi, engellenme ve hayal kırıklığı ile baş etme sistemi, kısa süreli hafıza, kendini ve eylemlerini kontrol etme gibi beynin yürütücü işlevlerinin hepsi için kullanılan aktif zihinsel bir süreçtir. DEHB’li kişilerde bu alanlarda problem bulunmaktadır.

Ebeveynlerin genelde yakındıkları konular çocuklarının çok unutkan olmaları, eşyalarını kaybetmeleri, başladıkları bir işi sonlandırmamaları veya sonlandırmakta zorlanmalar, ödevlerini yapmalarının çok uzun süreler alması, isteksizlik, dinliyor gibi görünmemeleri, basit hatalar yapmaları ve düzensizlikleri ile ilgilidir. Dikkat sorunu her zaman aynı derecede görünmemekle birlikte; bilgisayar oyunları ve televizyon oynarken olabileceği gibi yeni ve ilgi çekici durumlarda nerdeyse hiç belirgin olmayabilir. Bunun tam tersi sıkıcı, çeldirici, yorucu, uzun süren ve tekrarlayıcı durumlarda dikkat problemleri daha belirgin gözlemlenmektedir .

Hiperaktivite; sürekli hareket etme ve gezinme isteği, çoğu zaman ve hemen her yerde yerinde duramama, kıpır kıpır olma hali, çok konuşma, uzun süre aynı yerde oturamama, özellikle çocukluk çağında çocuğun gelişimsel düzeyiyle orantısız olarak koşturma ve her yere tırmanma şeklinde karşımıza çıkar. Dürtüsellik ise; olası sonuçlarını düşünmeden harekete geçme anlamına gelmektedir. Genelde aceleci olurlar, sıra beklemekte ve isteklerini ertelemekte zorlanırlar, düşünmeden konuşup yanıt verir, söz kesmeleri sıktır, yenilik arayışında olurlar ve daha çok riskli davranışta bulunabilirler.

Normal çocukların hareketliliği ile DEHB olanların ayırt edilmesi, okul öncesi dönemde zorluk çekilen ayırt edici bir tanı sorunudur. DEHB olan çocukların bu yakınmaları süreklidir ve bu çocuklar her zaman ve her yerde benzeri türde davranışlarda bulunurlar

DEHB’nin; birleşik tip, dikkatsizliğin baskın olduğu tip ve hiperaktivite/dürtüselliğin baskın olduğu tip olmak üzere üç alt tipi bulunmaktadır.

DEHB-Bileşik tipte hem dikkatsizlik hem de hiperaktivite/dürtüsellik belirtilerinin herbirinden ayrı ayrı karşılar. Klinik başvurular en çok bu alt tipte olmaktadır. Hiperaktivite zamanla azalmakta veya ileri yaşlarda huzursuzluk ve aşırı spor yapma şeklinde devam etmektedir.

DEHB- Dikkat eksikliği baskın tipte, dokuz dikkatsizlik belirti ölçütleri baskın bulunmalıdır; hiperaktivite ve dürtüsellik belirtileri ise tanı ölçütlerini karşılamamaktadır. Bu alt tip kızlarda daha fazla görülür.

DEHB- Hiperaktivite/Dürtüsel tipte, dokuz hiperaktivite/dürtüselik belirti ölçütleri baskın bulunmalıdır; dikkatsizlik belirtileri tanı ölçütlerini karşılamamaktadır. Bu alt tip, pek çok yönüyle karşıt olma karşıt gelme bozukluğu (KOKGB) ile karışabilmektedir.

Klinik değerlendirmeler sonucunda DEHB düşünüldüğünde, DEHB’nin ayırıcı tanısında anksiyete bozuklukları, majör depresyon ve bipolar bozukluk gibi duygudurum bozuklukları, özel öğrenme güçlüğü, zekâ geriliği, otizm spektrum bozukluğu, davranım bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, madde kullanım bozukluğu, uyku bozukluğu ve tepkisel bağlanma bozukluğu göz önünde bulundurulmalıdır.

DEHB’nin tedavisi ilaç tedavisi ve ilaç-dışı tedavi yaklaşımları olarak ikiye ayrılır ve genellikle bunları birlikte kullanmak gerekmektedir.

DEHB tedavisine ilaç tedavisi ile yanıt alınsa bile, hastaların bir kısmında uyum sağlayıcı davranışlar için ilaç tedaviler yetersiz kalabilmektedir. Eşlik eden durumlar ve tedaviye uyumu arttırmak için psikoterapotik destek ihtiyacı oluşabilir. Bu terapotik yaklaşımda kişinin bireysel özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Psikososyal müdahaleler DEHB’li çocuğa anlamlı sosyal etkileşim geliştirmekte, akranları ve ailesiyle ilişkilerini geliştirmekte yardımcı olur. Çalışmalar davranışsal ve farmakolojik tedavilerin birlikte kullanıldığı DEHB’li çocuklarda, evde ve okulda daha iyi sonuçlar alındığını göstermektedir.

Davranışçı yaklaşımlar aile tedavisi, davranış yönetim teknikleri, okul görüşmeleri, risk yönetimi, bilişsel davranışçı terapi, sosyal eğitim, bireysel psikoterapi ve oyun terapisi yaklaşımlarını içermektedir.